Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Yetki Sözleşmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Yetki Sözleşmesi

1) YETKİ 

 

Kural olarak mahkemelerin yetkisi kanunla düzenlenir (Anayasa m.142, HMK m.5). Buradaki amaç her hukuki uyuşmazlığı uygun olan yerdeki mahkeme önüne getirmek­tir.Yetki, bir davaya neredeki, hangi yerdeki görevli mahkemenin bakacağını belirler. Görevli mahkemenin hangisi olduğu belirlendikten sonra, hangi yerdeki mahkeme sorusu sorularak yeterli mahkeme belirlenir.

 

Mahkemelerin yargı yetkileri bulundurdukları idari sınırlar ile sınırlıdır ve davacı davasını dilediği her mahkemede açamaz. Davacının dava açabileceği yetkili mahkeme, yetki kurallarına göre belirlenir.

 

Yetki kamu düzenine ilişkin değildir bu sebeple tek bir yetkili mahkeme bulunmayabilir. Davacı davasını genel yetkili mahkemelerde açabileceği gibi konunun öngördüğü durumlarda özel yetkili mahkemelerde de açabilir. Ancak yetki kesin yetki ve kesin olmayan yetki olarak ikiye ayrılmıştır. Türk hukukunda kesin yetki kamu düzenine ilişkin kabul edilmiştir. Şayet kanunda münhasıran bir yetkili mahkeme belirtilmişse, davacı davasını burada açmak zorundadır aksine bir davranış yetkisizliğe sebebiyet verir. Kesin olmayan yetkinin söz konusu olduğu hallerde genel yetki kuralı ve özel yetki kuralları kapsamında davacı davası açar.

 

Türk hukukunda sıklıkla karşılaştığımız ve aslında temel kural olan sözleşme serbestisi ile usul hukuku alanında pek karşılaşmayız ancak çok kısıtlı alanlarda taraflar karşılıklı iradelerinin uyuşması ile bir sözleşme yapabilir ve uyuşmazlık durumunda bunların devreye gireceğini kararlaştırabilir. Usul hukukunun izin verdiği sözleşmeler delil sözleşmesi, tahkim sözleşmesi ve yetki sözleşmesidir.

 

2) YETKİ SÖZLEŞMESİ

 

Yetki sözleşmesi, belirli bir hukuki ilişkiyle ilgili uyuşmazlıkta, belirli bir mahkemenin yetkilendirilmesi veya yetkisinin kaldırılması için taraflarca yapılan bir sözleşmedir. Yetki sözleşmesi ile taraflar bir uyuşmazlığın doğması halinde aslında yetkili olmayan mahkeme ya da mahkemeleri yetkili kılabilirler. Ayrıca taraflar münhasır yetkili bir mahkeme de belirleyebilirler. Şimdi yetki sözleşmesini HUMK ve HMK çerçevesinde ayrı ayrı ele alalım.

 

A)HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK) VE HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNUNDA YETKİ SÖZLEŞMELERİ (HMK)

 

aa. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU

 

01.10.2011 tarihine kadar yürürlükte olan HUMK’un 22. Maddesinde yetki sözleşmesi düzenlenmiştir ve şu şekildedir:

“Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen tayin edilmemiş olan hallerde iki taraf bir veya mütaaddit muayyen hususa mütaallik ihtilafları­nın salahiyettar olmayan mahal mahkemesinde görülmesini tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya bakmaktan imtina edemez.”

 

HUMK 22.maddeden anlaşılacağı üzere, HUMK, yetki sözleşmesi için taraflara oldukça geniş bir sözleşme serbestisi tanımıştı. HUMK’ a göre bir yetki sözleşmesi akdedebilmek için yetkinin kamu düzenine ilişkin olmaması (kesin yetki) gerekiyordu. Kamu düzenine ilişkin yetki söz konusu ise taraflar bir yetki sözleşmesi akdedemezdi. Buna ek olarak geçerli bir yetki sözleşmesinin varlığı için HUMK, yetki sözleşmesinin yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın belirli ya da belirlenebilir olması ve yetkili addedilen mahkemenin belirli olması şartları aramaktaydı.

 

bb. HUKUK MUHAKEMESİ KANUNU

 

Taraflara tanınan geniş sözleşme serbestisini, hukuki ilişki zamanla zayıf tarafın aleyhine işleyen bir durum haline geldiği için kısıtlanmıştır. HUMK’ un, yetki sözleşmesinin yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın belirli ya da belirlenebilir olması (tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceği bir uyuşmazlık olmalı ) ve yetkili addedilen mahkemenin belirli olması şartlarına ek olarak yetki sözleşmesinin taraflarının ancak tacirler ve kamu tüzel kişileri olabileceğini de belirlemiştir. (HMK m.18) Diğer şartlar gibi sözleşmenin taraflarının tacir ve kamu tüzel kişisi olması (HMK m.17) şartı da geçerlilik şartıdır ve şartı sağlamayan sözleşmeler mutlak butlanla batıldır.

 

3) YETKİ SÖZLEŞMESİNE İTİRAZ

 

Yetki sözleşmesi ile aslında yetkisiz bir mahkeme, tarafların iradelerinin uyuşması ile yetkili hale geliyor. Sözleşme, taraflar için bir yükümlülük getirmiyor ancak yetkili ve yetkisiz mahkemeyi belirliyor. Aralarındaki yetki sözleşmesine rağmen davacı, yetkisiz mahkemede dava açarsa davalının bunu süresinde ve usulüne uygun olarak ileri sürmesi gerekir.

 

Yetkisizliğe ilişkin itiraz, ilk itiraz olarak cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir aksi halde yetkisizlik iddiasında bulunulamaz. Çünkü itiraz hakkı belli bir süre içinde kullanılmamakla düşer. Eğer yetkisiz bir mahkemede dava açılmış ve itiraz edilmemişse tarafların zımni iradeleri olduğu varsayılır. Mahkeme yetkisizliği bir kenara bırakarak esasa girer. İtiraz edilmemesi zımni yetki sözleşmesi olarak kabul edilir.

 

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, sözleşmede taraflarca aksi belirtilmedikçe belirlenen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. (HMK m.17) Böylece taraflar genel ve özel mahkemelerin yetkilerini kaldırıp sözleşmede belirledikleri mahkemeyi münhasır yetkili mahkeme kılmıştır, aksinin söz konusu olabilmesi için muhakkak sözleşmede tarafların bunu açıkça belirtmesi gerekir. Sözleşme ile yetkisiz mahkeme doğrudan yetkili hale geldiğinden yetkisizlik iddiasında bulunamaz, ancak davalı süresine ve usulüne uygun olarak bu iddiada bulunabilir.

 

4) HUKUK MUHAKEMESİ KANUNUNUN YETKİ SÖZLEŞMESİ BAKIMINDAN GETİRDİĞİ YENİLİKLER

 

HMK m.17 uyarınca, sadece tacirler ve kamu tüzel kişileri aralarında yetki sözleşmesi yapabilirler. Yani sadece tacir ile tacir, kamu tüzel kişisi ile kamu tüzel kişisi, tacir ile kamu tüzel kişisi yetki sözleşmesi yaparak yetkili mahkemeyi belirleyebilir. Ancak anılan kanun hükmüne göre, tacir veya kamu tüzel kişisi olmayanlar aralarında yetki sözleşmesi yapamaz. HMK m.17, HUMK m. 22’yi büyük oranda kısıtlamıştır. Kısıtlamanın nedeni ise diğer kişilerin tacir ve kamu tüzel kişilerinden daha zayıf olması ve zamanla sözleşmenin zayıfın aleyhinde işlemeye başlamasıdır ve madde gerekçesinde de bu açıkça ifade edilmektedir.

 

Doktrine ve Yargıtay içtihatlarına göre, HUMK yürürlükteyken yetki sözleşmesi ile üzerinde anlaşılan yetki kuralı, kanunen yetkili olan diğer mahkemelerin yetkilerini ortadan kaldırmıyor ancak davacıya aralarında belirledikleri diğer mahkeme ya da mahkemelerde dava açma olanağı getirmiş oluyor. Oysa, HMK m.17 uyarınca taraflar aksini kararlaştırmadıkça dava, sadece yetki sözleşmesi ile belirlenen mahkemede açılır böylece yetki sözleşmesi ile tarafların belirlediği mahkeme münhasır yetkili mahkeme haline gelir.  Bu durumda HUMK’ un yürürlükten kalkması ve 01.10.2011 tarihinde HMK’ nın yürürlüğe girmesi ile HUMK m.22’nin yerini HMK m.17 almış ve iki değişiklik getirerek düzenlemeyi büyük oranda kısıtlamıştır. Öyleyse bu düzenlemenin amacının güçlü olan tarafın zayıf olan tarafa yetkili kıldığı mahkemeyi dayatmasını önlemektir ve böylece zayıf tarafı korumaktır.

 

5) HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU DÖNEMİNDE YAPILAN YETKİ SÖZLEŞMELERİNİN HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU’NUN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİYLE GEÇERLİLİK DURUMU

 

HMK ve HUMK’daki farklı düzenlemeleri gördük. Peki, 01.10.2011 tarihinden önce HUMK uyarınca kaleme alınan yetki sözleşmelerinin akıbeti ne olacak? 01.10.2011 tarihinden önce tacir olmayan kişiler de yetki sözleşmesi yapabiliyordu ve 01.10.2011 tarihinden sonra yaptıkları sözleşmeye dayanarak dava açabilecekler mi, bu sözleşmeler geçerli mi?

 

HMK m.448 zaman bakımından uygulama başlığı altında yer alır ve bu madde uyarınca, “Bu kanun hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Öyleyse usul hukuku bakımından kural, derhal uygulanırlık ilkesidir. Haliyle bir dava, davaya konu olan olayın cereyan ettiği değil, bu uyuşmazlığın yargı önüne taşındığı tarihteki yargılama kurallarına tabidir. Hatta dava sırasında değişen bir kanun olursa bu da derhal uygulanacaktır ancak değişen kanun, tamamlanan işlemler açısından uygulanabilir olmayacaktır. Yetki sözleşmeleri için de HMK da özel bir düzenleme getirilmediğinden HMK m. 448 uygulanacaktır. Öyleyse 01.10.2011 tarihinden önce HUMK’ a uygun olarak uygun olarak geçerli bir yetki sözleşmesi akdedilmişse ve buna dayanılarak dava açılmışsa artık o işlem tamamlanmıştır ve haliyle 01.10.2011’den önce açılmış bir dava için davalı, yetki sözleşmesinin geçersizliğini ileri süremez. Ancak tacirler ve kamu tüzel kişileri,  diğer kişilerle 01.10.2011 tarihinden önce yaptıkları yetki sözleşmelerine dayanarak 01.10.2011 tarihinden sonra sözleşme ile yetkili kılınan mahkemede dava açamayacaktır. Çünkü HMK’nın yürürlüğe girmesi ile yetki sözleşmesini ancak tacirlerin ve kamu tüzel kişilerinin yapabileceği şartı, geçerlilik şartı oldu ve böylece diğer kişilerle yapılan yetki sözleşmeleri geçersiz hale geldi. Bir başka deyişle 01.11.2011 tarihinden sonra açılmış bir davada tamamlanmış bir usul işleminin varlığından söz edilemez ve kazanılmış hak olduğu iddiasında bulunulamaz. Haliyle derhal uygulanırlık ilkesi gereği HMK hükümleri geçerli olur ve yapılan yetki sözleşmesi geçerliliğini yitirir.

 

Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesi de, E.2012/840,  K. 2012/ 21254, T. 19.06.2012 künyeli kararında HMK m. 17 uyarınca geçerli bir yetki sözleşmesi olmadığını ifade etmiştir.

 

Özetle 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve HUMK m.22 yerine geçen HMK m. 17 hükmü yetki sözleşmesini düzenler ve bu hükme göre artık yetki sözleşmesi sınırlandırılmış ve sadece tacirler ile kamu tüzel kişilerinin yapabileceği kararlaştırılmıştır. Bahsi geçen maddenin gerekçesinde ve kanunun genel gerekçesinde nedeni de ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu hükümden, gerekçelerinden ve Yargıtay içtihatlarından hareketle, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’ daki değişikliklerin, usul hukukundaki derhal uygulanırlık ilkesi gereği HUMK yürürlükteyken yapılan yetki sözleşmelerini hükümsüz kıldığını, eğer tamamlanmış bir işlem yoksa HUMK’ un uygulanamayacağını,  haliyle tarafların yetki sözleşmesi ile yetkili kıldığı yer ya da yerlerde dava açamayacaklarını söyleyebiliriz.

 

 


Bu Makaleyi Paylaş