DEPREMDE MÜTEAHHİDİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

DEPREMDE MÜTEAHHİDİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Türkiye dünyanın en aktif deprem kuşaklarının birinde yer almakta olup ülkemizin çoğu bölgesi  yüksek deprem riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Deprem felaketi önüne geçilemez bir doğal afet olmakla birlikte felaket öncesinde bireysel ve toplumsal olarak alabileceğimiz önlemlerle zararların en aza indirilebilmesi mümkündür. Mühendislikte, mimaride, inşaatta  ve denetimde yapılan usulsüzlüklerin hem maddi hem de manevi olarak birçok zarara yol açtığını görmekteyiz. Müteahhitlerin meydana gelen zararlardan kusurları neticesinde ve haksız fiillerine istinaden sorumlu tutulmaları gerekmektedir.

Afetzede vatandaşlarımızın zararlarının tazmini ve hukuksal haklarının korunması hususunda hak kaybına uğramamaları, en etkili şekilde dava sürecinin işleyebilmesi için uzman ve güvenilir bir avukat veya yasal danışmana ilgili konuyu danışmalarını tavsiye etmekteyiz.

Müteahhidin Haksız Fiil Sorumluluğu

BK. M.49/1’e göre haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir davranışla bir başkasının mal veya şahıs varlığına zarar vermek demektir. Haksız fiilin mevcut olabilmesi için bütün unsurlarının bir arada bulunması gereklidir. Bunlar; fiil, zarar, kusur, hukuka aykırılık ve uygun illiyet bağıdır. Unsurlardan birinin eksik olması halinde haksız fiil oluşmamaktadır. Deprem zararlarında da zarar veren müteahhidin hukuka aykırı davranışı kusuru ile meydana gelmiş ise haksız fiil sorumluluğundan söz edilmektedir. Depremden doğan zararlarda genellikle müteahhitlerin yapım hataları taşıyan bina inşa etmeleri ve deprem bölgesinde yapılacak yapılara ilişkin proje uygulama kurallarına uymamaları sonucu haksız fiil kavramı ortaya çıkmaktadır.

Müteahhidin cezai ve hukuki sorumluluğundan söz edilebilmesi için yüklenicisi olduğu binayı kurallara ve yönetmeliklere uygun yapmaması ve müteahhidin kusuru mevcut olmalıdır. Hukuka aykırı fiil olmadığı halde yine de deprem bir yıkıma neden olursa illiyet bağının kesilmesi sebebiyle, müteahhide herhangi bir sorumluluk yüklenemeyecektir.

Bu kapsamda müteahhitler; kullanılan malzemenin uygun olmaması, statiğin hesaplanmaması, plan ve projenin uygun olarak çizilmemesi, kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması, etriye demirinin eksik kullanılması, beton kalitesinin düşük olması, yıkanmamış deniz kumu kullanılması, kolonların gereğinden fazla kısa olması yahut ucuz işçilik gibi sebeplerle meydana gelecek tüm hasarlardan sorumlu olacaktır.

Müteahhidin yapı ruhsatına, projeye, denetim koşullarında belirtilen gerekliliklere aykırı fiilleri dolayısıyla zarar görenlerin zararlarının tazminini talep edebilecektir.Sorumluluk doğması için kusurun çeşidinin önemi yoktur. Hukuka aykırı fiiliyle zarar veren müteahhit mal ve cana gelen zarar kalemlerinden; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalması veya yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar, defin masrafları, destekten yoksun kalma tazminatı, telef veya hasara uğrayan malın bedelini tazmin edecektir.

Yetkili Mahkeme

Maddi ve manevi tazminat davaları talep edilen tazminat miktarına bakılmaksızın “Asliye Hukuk Mahkemelerinde” açılmaktadır.

Zamanaşımı Süresi ve Başlaması

BK Madde 72’e göre haksız fiil nedeniyle zarar gören kişilerin tazminat istemlerinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar….”

Yargıtay’ın Zamanaşımı Süresine Yaklaşımı

Yüksek Mahkeme ilgili kararında binanın deprem sebebiyle yıkılmasında zarar verici davranışın binanın yapıldığı tarihte meydana geldiğini fakat zararın deprem sonucunda gerçekleştiği için konu ile ilgili davanın, zararın doğmasından itibaren TBK. m. 60’da öngörülen iki yıllık süre içerisinde açılabileceğini kabul etmiştir.

Gerek Danıştay’ın ve gerekse Yargıtay’ın görüşleri ışığında yüksek mahkemelere göre, depremden doğan zararlarda bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin başlangıcı için “zararın gerçekleşmesi ve bu zararın tazminat olarak istenebilir bir duruma gelmesi şartı” kabul edilmiştir.

Sonuç olarak hukuka aykırı davranışa rağmen, henüz zarar gerçekleşmemiş ise zamanaşımı süresi işlemeye başlamamaktadır. Yani zarara yol açabilir hukuka aykırı fiilin işlenmesi ve tazmin sorumlusunun bilinmesi yeterli olmayıp zararın gerçekleşmesi, istenebilir duruma gelmesi gerekmektedir. Hukuka aykırı fiil ve davranışa rağmen zararın varlığı dava konusu olabilecek niteliğe gelmemiş ise bu zarar çok uzun yıllar sonra gerçekleşmiş olsa dahi zamanaşımı, zararın gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.


Bu Makaleyi Paylaş